İSTANBUL (İGFA) – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 30 Haziran ve 1-2 Temmuz günlerini kapsayan “Yurt Dışı Örgütlenme İkinci Yüzyıl Vizyonu Çalıştayı” düzenledi. İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) Florya’daki yerleşkesinde düzenlenen ve 21 farklı ülkeden gelen temsilcilerin yer aldığı çalıştay; CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul Vilayet Lideri Özgür Çelik ile Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımlarıyla gerçekleştirldi. Çalıştayın açılış konuşmalarını, sırasıyla; CHP Yurt Dışı Örgütlenmeden Sorumlu Parti Meclis Üyesi Mehmet Tüm, Bakırköy Belediye Başkanı Ayşegül Ovalıoğlu, TBB ve İBB Lideri İmamoğlu, CHP Örgütlenmeden Sorumlu Genel Lider Yardımcısı Ensar Aytekin ve CHP Genel Başkanı Özel yaptı.
“ÇOK GÜÇ BİR İŞ YAPILIYOR”
Çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür eden Özel, özetle şunları söyledi:
“Çok sıkıntı bir iş yapılıyor, çok emek ağır bir iş yapılıyor. Yurt içinde örgütlenme eforları dahi aralarla seyahatleri, yorgunluklarıyla sıkıntı bir işken, bunu milletlerarası seviyede yapmak, 21 farklı ülkede, 56 farklı birlikle bu işin peşinden koşmak, nitekim büyük özveridir. Bu manada öncelikle bu emekleri, bu uğraşlara teşekkür ederek başlamak isterim. Biraz evvel de vurgulandı. CHP, 47 yıl sonra birinci parti oldu. Bu, hepimiz için çok büyük bir gurur, çok büyük bir onur kaynağı. Bunu heyecanını yaşıyoruz. Her toplantımızda bunun heyecanını paylaşıyoruz. Alışılmış bir yandan da bunun bir yerel seçimi olduğu ve genel seçim boyutu olduğunda, yurt dışı oyların da devreye gireceği daima hatırlatılıyor. Burada bizim açımızdan yurt dışında, iktidar partisinin yarısı kadar oy aldığımız bir son seçim pratiğimiz var ve şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Cam tavanı yurt içinde olduğu üzere, yurt dışında da kırmak üzere bir sorumluluğumuz var.”
“74 SEÇİM ETRAFININ 40’INDA BİRİNCİ PARTİYİZ”
“Yurt dışı seçmenlerde oy kullanma oranının yüzde 50’lerde kalıyor olması hem de en üst seviye motivasyonunun yaşandığı yüzüncü yıldaki seçimde dahi yüzde 50 oranında kalması ve yapılan bütün tahlillerde, sandığa gitmeyen seçmenin aslında Türkiye’deki iktidara yakın bakmayan, onun uygulamalarından mutlu olmayan, sandık başına gittiği takdirde iktidardan yana oy kullanmayacak seçmen olduğuyla ilgili ortaklaşılan tespitler, aslında önümüzde ne büyük bir misyon, ne büyük bir fırsat olduğunu da ortaya koyuyorlar. Biz ulaşamadıklarımıza ulaşmak, ikna edemediklerimizi ikna etmek ve onları sandığa çağırma noktasında ne kadar başarılı olursak, işte ortadaki fark o kadar süratle kapanacak ve bu sefer biz, tahminen bir sonraki seçimden sonra hem yurt içinde hem yurt dışında birinci parti olabilmiş olmanın memnunluğunu birlikte paylaşacağız. Aslında sayılara baktığımızda, hangi ülkelerde oy kullanıldı, biz bu ülkelerden kaçında birinci partiyiz diye bakarsanız; 74 seçim etrafında yurt dışında oy kullanıldı, biz, bunlardan 40’ında birinci partiyiz. Ve iştirak oranının düşük olduğu her yerde ikinci, üçüncü partiyiz. O yüzden temel yapmamız gerekenin ne olduğu ortada.”
“Ama başka taraftan da biraz evvel kıymetli Ekrem Liderimizin altını çizdiği bir konu var. Sizlere, yalnızca yurt dışından oyları, seçmenleri bulacak, sandığa taşıyacak, oyları sayacak bireyler olarak bakarsak, bu da büyük haksızlık ve indirgemeci bir tavır olur. Temel olarak sizler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin şu anda Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, dünyanın dört bir yanında temsil eden kişilerisiniz, oradaki yüzlerisiniz. Oradaki soydaşlarımızın, vatandaşlarımızın ya da Türk vatandaşı olmasa da Türkiye’den oraya geçmiş ve şu anda o ülkelerin yalnızca vatandaşı olan bizim soydaşlarımızın siz oralarda hem temsilcileri hem onların meselelerini bize taşıyacak bireyler hem de dünyanın bugün için 21 farklı ülkesinde ancak yarın dünyadaki 74 farklı seçim etrafında hem partisini temsil eden hem oradaki siyaset pratiklerine tanıklık eden ve onları partisine aktaran, oradaki âlâ uygulamaları, oradaki olumlu gelişmeleri ya da oradaki makus deneyimleri buraya aktaracak siyasi tahliller yapacak, o ülkelerin nabzını tutacak ve buraya aktaracak temsilcilerimizsiniz. Biz sizleri hem emeğinizle hem entelektüel birikiminizle hem kendinizi ve örgütünüzü geliştirmeye yönelik kapasitenizle son derece önemsiyoruz. Ve bu noktada bizlerin ve sizlerin birinci vazifesi, bulunduğunuz bölgelerde elbette kanaat liderisiniz, elbette seçilmiş liderlersiniz lakin insan kaynağı olarak, oradaki örgütümüzü nitelik vericilik açısından geliştirmek üzere bir sorumluluğunuz var ve biz bunu son derece önemsiyoruz.”
“BABA OCAĞININ BİR TANE SAHİBİ VARDIR; O DA GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TÜR”
“Yurt içinde olduğu üzere, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın da geri ve güçlü bağlar kurmak, eksiklerimizden ders çıkarmak ve bu alanda da güçlü bir sıçramayı gerçekleştirmek için, sizin bu 3 gün boyunca yapılacak çalışmalara yapacağınız katkılar ve devamında buradan alacağınız ödevlerle, bu etkileşimin bir süreklilik içinde devam etmesi son derece değerli. Ben, bir yanı Üsküp’te bir yanı Selanik’e dayanan bir Balkan Türkü olarak, Balkanlar başta olmak üzere, Avrupa’daki ve dünyanın dört bir yanındaki yurttaşlarımızın meselelerine, daha çok eğilen, sosyal demokrat bir parti olmanın sorumluluğunu hisseden, yaşayan ve yaşatan bir çizgiyi daima birlikte tutturmamız gerektiğini düşünüyorum. 5-6 milyonu Avrupa’da olmak üzere, 7 milyondan fazla vatandaşımız yurt dışında yaşıyor. CHP, yalnızca yurt içinde 86 milyon vatandaşımızın değil, evvelden ‘gurbet’ dediğimiz, şimdiki ikinci vatanlarındaki milyonlarca insanımızın da baba ocağıdır, baba konutudur. ‘Türkiye İttifakı’, yalnızca yurt içinde kullandığımız bir telaffuz değil, yurt dışındaki seçmenlere de sıkça hatırlatmamız gereken ve onlarla kurmamız gereken çok kıymetli bir gönül bağıdır. Zira bu baba ocağının bir tane sahibi vardır; o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
CEMAAT VE TARİKAT UYARISI
“Bir öz tenkit yapmamız gerekiyorsa biz bu öz eleştiriyi bu üç günlük çalıştayda açık yüreklilikle, birbirimizin hukukuna hürmet duyarak nezaket çerçevesini terk etmeden kararlılıkla lisana getirmeliyiz. Tenkitten ve öz tenkitten güçleneceğimizi, kusurlarımızı konuşmaktan çekinmememiz gerektiğini ve doğruları daima birlikte bulmamızın kıymetini bir defa daha altını çiziyorum. Biz sizlerin meselelerine eğilmedikçe, sizlerin güzel gününde, makûs gününde yanında olmadıkça öteki yapıların, öteki oluşumların, öteki örgütlerin bu boşluğu doldurduğunu bilmemiz lazım. Yurt dışında yaşayan Türklerin, Türkiye’yle bağı olan herkesin sıkıntısıyla dertlenmek, uygun makus gününde onunla birlikte olmak ve sıkıntısına temas etmek çok kıymetli. Aksi takdirde birtakım cemaat yapıları, birtakım tarikat yapılarının birtakım Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğiyle ilgili sizinle, bizimle ortak hayaller kurmayanların, Türkiye’yi Avrupa’nın bir modülü olarak değil de Türkiye’yi çok diğer coğrafyaların bir kesimi haline getirmek isteyen demokratik bir örgütlenme yerine apayrı yapıların örgütlenmelerini güçlendirmeye çalışanların alan bulduğunu görmemiz gerekiyor.”
“AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ KAYGI VERİCİ”
“Yurt dışındaki siyasi akrabalarımız ‘beklenen kadar berbat olmadığı, korktuğumuz kadar olmadı’ dese de Almanya ve Fransa Türkiye’nin yurt dışında en çok vatandaşının yaşadığı iki ülke olması açısından yaşanan sorunun bize öteki bir tansiyon hissettirdiğini görmek ve bu mevzuyu önemli formda irdelemek gerekiyor. Neonazizm, yabancı düşmanlığı, İslam aksiliği üzere 80 yıl öncesinde geride bırakmamız gereken birtakım ideolojilerin, yönelimlerin güç kazanıyor olmasından son derece tasa duyuyoruz. Çok sağın ve yabancı tersliğinin yer kazanmaması için partimizin yurt dışındaki akraba partilerimizle birlikte kat etmesi gereken değerli aralıklar var. Ben korkularımı süratli bir biçimde yurt dışında temas halinde olduğumuz Sosyalist Enternasyonal’in hem başkanlık hem liderler surasıyla, yöneticileriyle paylaştık. Önümüzdeki günlerde Romanya’da yapılacak olan toplantıda da bir defa daha masaya yatırıp konuşacağız. Çok sağın hafife alınmaması, bu hususta bütünleşik bir çabanın daima birlikte verilmesi gerek. Çok sağı besleyen faktörlerin başında gelir adaletsizliği, zenginler ve fakirler ortasındaki uçurum ve bunun ülkedeki göçmenlere mal edilmesi ve onların sorumlu tutularak onların üzerinden yürütülen, kurulan bir nefret lisanının çok sağı beslediğiyle ilgili tespiti burada bir defa daha söz etmek gerekiyor. Ve bu yüzden de çok sağın amacında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın olacağının, geçmişte çok büyük acılar bize yaşatan taarruzlar, birtakım katliamlar noktasında da bizleri endişelendirdiğini ve bu tehlikeyi görmezden gelemeyeceğimizi söz etmek gerekiyor.”
ERDOĞAN’A AB ELEŞTİRİSİ: “ÇOK DA CİDDİYE ALMIYORUZ”
“Otoriter popülist bir iktidarın hedefinin Avrupa Birliği olamayacağı açıktı. Türkiye bunu bir sefer daha yaşadığı pratikle ortaya koydu. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin önümüzdeki devir Avrupa Birliği’ne tam üyelik noktasında söz ettiği kararlılık, dış münasebetler noktasında ortaya koyduğumuz yeni heyecan, güç, vizyon, dünya önderlerinin partimizle birlikte ülkemize yeni bir bakış açısı kazanmış olmaları, onlarla kurduğumuz yakın münasebetler, diyaloglar bugün iktidar partisini yeniden Avrupa Birliği gayesini hatırlama noktasına getirdi. Erdoğan’ın uzun müddettir ağzına almadığı hatta her aldığında bir polemik alanı olarak iç siyaset malzemesi yaptığı Avrupa Birliği alakalarını tekrar hatırlamış olmasını önemsiyoruz. Lakin çok da ciddiye almıyoruz.”
“ACI ACI GÜLERLER”
“Çünkü güpegündüz havai fişekler atarak kutlanan bir başlangıç bir kilometre taşı günden sonra bugün savrulduğumuz nokta iktidarın bu bahiste samimi olmadığını gösteriyor. Siz 75 yıl evvel kurduğunuz Avrupa Kurulu’nda artık Strazburg’daki bir diğer binadaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına ısrarla direnirseniz, Anayasanızda yazıyor olmasına karşın memleketler arası mutabakatları uygulamazsanız, İstanbul Sözleşmesi’ne mecliste tüm partilerin oy birliğiyle karar vermişken, bir gece yarısı birkaç sapkın oyun peşine düşerek bir imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirseniz, ülkemizin Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymuyorsanız, mahkeme kararlarını hiçe sayıyorsanız, demokrasinin ve kalkınmanın olmazsa olmaz ön koşulu kuvvetler ayrılığının üzerinde tepiniyor, yalnızca yürütmedeki yetkilerinizle yetinmiyor yasamaya talimatlar veriyor, hatta onun yetkilerini, yetki aşılarıyla kararnamelerle kullanıyor, ve tüm yargı organları üzerinde bir vesayet kuruyorsanız; sizin Avrupa Birliği diye bir hayaliniz olamaz. Avrupa Birliği’yle bu yaptıklarınızı birebir cümle içinde andığınızda karşınızdakiler sizi dinlerler fakat yalnızca acı acı tebessüm ederler.”
“UTANÇ VERİCİ BİR KİLOMETRE TAŞIDIR”
“Ve maalesef karşınızdakiler sizi elverişli, pazarlık edilebilecek Suriyeli sığınmacılar için bir kampa dönüştürülebilecek, parasını verip kullandığınız, parasını verip susturdukları bir paydaş olarak görürler. Sizi asla ve asla gelecekte birebir parlamentoda temsil edilebilecek bir ortak, bir aday ülke olarak görmezler. Maalesef Angela Merkel’le Erdoğan’ın geçmişte yaptığı mutabakat, 6 milyon euro üzerinden sıkıştıkları el, Merkel için muvaffakiyettir. Erdoğan için muvaffakiyettir. Ancak Türkiye ve Avrupa Birliği mefkureleri açısından utanç verici bir kilometre taşıdır. Para karşılığında 10 milyona varan sığınmacının Türkiye’de bulunması ve bunun karşılığında 6 milyon euro para alınması olağan muahedenin görünen istikameti. Türkiye’deki hak ihlallerine karşı raporların yumuşak yumuşak yazılması, müeyyidelerin vakte yayılması ve bugün Avrupa kıymetlerinden kopmuş, demokratik standartları yenilemiş bir noktaya Türkiye’nin savunulması şaşırmayacak bir sonuçtur.”
GRİ LİSTE ELEŞTİRİSİ: “ÖVÜNÜLECEK DEĞİL UTANILACAK BİR DURUM”
“Neredeyse birileri çıkacak ve diyecek ki; ‘eskiler bilmez, gençler bilmez, evvelden biz gri listedeydik.’ Buradan hatırlatalım. Biz gri listeye 2021 yılında girdik. Biz gri listeye son günlerde hızla yapılan bazı kanunu düzenlemeler yapılmadığı için girdik. Biz gri listedeydik. Dün çıktık. Bu övünülecek değil, çok utanılacak bir durumun, çok utanılacak bir üç yılın , AK Parti’nin bu ülkeye son üç yılda yaşattığı gerçeğidir. Çıktığımız günü listede Burkina Faso var. Yemen var, Suriye var, Mali var, Kongo var. Yani bulunduğumuz yer esasen pek çok ülkenin bulunduğu bir yerdi de biz orada bir üst lige falan çıktı. Biz utanç verici bir yere düşmüştük. Çok gecikmeli olarak ve nihayet ittir kaktır, hatta bir gece evvel ‘bakalım siyasi bir kararla bizi orada tutacaklar mı ‘ üzere tuhaf değerlendirmelerle yani öz inancı eksik bir halde yarım yamalak Burkina Faso’nun olduğu yerden kurtulduk. Ancak üç yıldır bizi orada tutan ve Türkiye’yi bu utançla yüzleştiren bu iktidardan oburu değildi.”
“FUTBOL ŞAMPİYONASINA VİZE İLE GİDEN TEK ÜLKE TÜRKİYE”
“Bu ülkeyi 23 yıldır yöneten iktidar Türkiye’yi bir ekip saplantılı bakış açılarıyla Erovizyon müzik yarışına sokmadığı üzere, pek çok memleketler arası alandaki temsiliyetimizi kaybettirdiği üzere, dünya 3’üncüsü olmuş bir ulusal gruptan Avrupa ve Dünya Şampiyonalarına katılamayan bir ulusal ekip noktasına getirip bu devir nihayet çok şükür Almanya’da temsil edildiğimiz noktada oraya giderken vize alan tek ülke biziz.Öğrencilerimiz, bilim insanlarımız, iş insanlarımız hastalarımız vize sorunu yüzünden büyük mağduriyetler yaşıyoruz. Schengen vizesi en çok reddedilen ülke maalesef Türkiye’dir.”
SON KAPTAN BENZETMESİ
“Çok kullanılan gemi metaforuna dönecek olursak; bu geminin birinci kaptanı bu geminin istikametini batıya çevirmiş. Sebebi bir hayranlık, bir düşkünlük falan değildi. Batıda bilim vardı, demokrasi vardı. Batıda kuvvetler ayrılığı vardı. Batıda insan hakları vardır ve aşikardı ki Batı güzele gidiyordu, zenginleşiyordu ve yükseliyordu. Bugün geminin son kaptanı rotayı doğuya çevirdi. İki tarafa bakalım. Ne tarafa gideceğimize daima birlikte karar verelim. Bir tarafta güçlü parlamentolar, kuvvetler ayrılığı, güçlü demokrasiler var. 45 bin dolarlık ulusal gelir var. ‘Hadi dönelim bu tarafa gidelim’ dedikleri Şagnay iş birliği örgütünde güçlü başkanlar, bu taraftakiler o kadar güçlü değil. Büyük saraylar, bu taraftakiler iş bilmezliklerinden apartman dairelerinde oturuyor. En değerli araçlar uçan saraylar. Bu taraftakiler tarifeli uçuyor. En kıymetli araçları üretiyor bu taraftakilere satıyor. Bu tarafta güçlü yandaşlar, bu tarafta gelir daha yanlışsız dağıtılıyor. Ve bu tarafta yoksul halklar var. 4 bin 500 dolar ulusal gelir var. Bugün Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Örgütü dediği, ‘oraya gidelim, oraya gidelim’ dediği yerin ortalaması 4 bin 500 dolar. O yüzden bakmayın siz Erdoğan’ın ‘Avrupa Birliği amaçlarından ayrılmayacağız’ demesine. Hedefledikleri yerde bizi bekleyen akıbet de ortadadır. O yüzden bütün vatandaşlarımızı Erdoğan’ın bizi ne tarafa götürmeye çalıştığına, ancak geminin birinci ve ebedi kaptanının gösterdiği istikametin ne olduğuna dikkat kesilmeye bir defa daha davet ediyorum.”
SEÇİM İLETİSİ
“Şimdi yurt dışının da oy kullanacağı 2. Yüzyılın birinci genel seçimlerde geliyoruz. 1970’te Bülent Ecevit dünyadaki rüzgarları yanlışsız gören, yanlışsız okuyan partisinin hakikat konumlandıran Türkiye’de de partisine gerçek bir had çizen ve bunu yalnızca liderlikle değil çok güçlü bir takım hareketiyle yapan üçüncü genel liderimizdi. Onun periyodunda girdiğimiz iki genel, iki mahallî seçimin dördünden de birinci parti çıkmıştık. Artık Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının birinci genel seçiminden, partimizdeki değişimle yalnızca genel lider değişikliğiyle değil 43 yaş ortalamasına sahip genç takımların da içinde bulunduğu deneyimli kadrolarla birlikte bir parti meclisiyle, yarısı bayan yarısı erkek olan bir gölge kabineyle merkez idare heyetiyle, hepsi yerelde kentlerini geçmiş devirde yeterli yönetip tekrar adaylaşan başta sayın Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olmak üzere tüm belediye liderlerimizle Cumhuriyetin ikinci yüzyılın ilk yerel seçimlerinde büyük bir rüzgar yarattık, yakaladık ve büyük bir misyonla karşı karşıyayız. Artık hem mahallî idareleri gerçek yöneterek, dürüst yöneterek, şeffaf yöneterek bu süreçleri israftan uzak…”
“BU HAVUZDA EKREM İMAMOĞLU YÜZMEYİ TERCİH EDEBİLİRDİ”
“İçinde bulunduğumuz yeri buradan bilmeyenler için ben tabir edeyim. Bu havuzda Ekrem İmamoğlu yüzmeyi tercih edebilirdi. Zira içinde bulunduğunuz yerleşkenin tamamı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Bakırköylü olmasına karşın periyodun Bakırköy Belediye Liderimizin da haberi ve yeri olmayan AK Parti’nin İstanbul’daki belediye liderlerinin villalarının bulunduğu yerdi. 12 villada oturuyorlar. En büyüğünde de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oturuyordu. Burası da onların yüzme havuzuydu. Bu yer tekrar kazanıldı ve artık bir bilgi havuzu olarak kullanılıyor. Bizim belediye liderlerimiz bu villalarda oturabilirlerdi. Bunu ellerinin zıddıyla ittiler. Ve bu yeri 16 milyon İstanbullunun geleceğini planlamak üzere bbir ajans yerleşkesine çevirdiler. Oyu Cumhuriyet Halk Partisi’ne verirseniz yerler halkın oluyor, boş alanlar orman oluyor. Keyif havuzları, bilgi havuzlarına dönüşüyor. Oy AK Parti’ye verildiğinde bu yerler ne oldu? O İstanbul’un güzelim ormanları ne oldu? O kente kazandırılabilecek dünya kadar arazi nasıl gökdelenler oldu? Bu kenti AK Parti yönetmeye başladığında 4 olan gökdelen sayısı nasıl 256 oldu, daima birlikte hatırlayalım. Ve toplumsal demokrat belediyecilik dayanışma demek toplumsal demokrat belediyesini paylaşma demek. İsraf yerine, hizmet demek ve varlıkları kendi lehlerine, yakınlarının lehine, yakın etraflarının lehine değil, tüm vatandaşların lehine kullanmak, onların hizmetine sunmak demek.”
İMAMOĞLU: “CHP’NİN BU ÜLKEYİ KURAN AZMİN VE İRADENİN PARTİSİ OLDUĞUNUN HEPİMİZ FARKINDAYIZ”
“Umut ederim ki bu buluşma, daima birlikte birbirimizi daha düzgün anladığımız, daha güzel tekliflerle, daha uygun bir tertiple, güçlü bir örgütlenme modelinin yurt dışında da var olmasını sağlayacağımız bir biçimde sonuçlanır” diyen İmamoğlu da konuşmasında şu sözleri kullandı:
“Partimizin hem ülkemiz için hatta üniversal pahalar üzerinden hem de dünya için ne mana söz ettiğini hepimiz çok uygun biliyoruz. CHP’nin bu ülkeyi kuran azmin ve iradenin partisi olduğunun hepimiz farkındayız. Elbette ki demokrasinin en değerli savunucusuyuz. Yenileşmenin, çağdaşlaşmanın en değerli temsilcisiyiz. Çünkü CHP’nin tıpkı vakitte bu ülkenin kurucusunun kurmuş olduğu bir parti olması, Cumhuriyetimizin kurucusu bir parti olması, hepimiz için büyük bir onur ve gurur kaynağıdır. Bu ülkenin bağımsızlığına, ulusallığına nasıl güçlü bir biçimde sahip çıkan bir parti olmuşsak, tıpkı vakitte çağdaş ve üniversal pahalara de çok güçlü bir biçimde sahip çıkan bir partiyiz. Özgün ve hakikaten çok özel bir siyasi iradeye sahip partimizin bütün dünyaya ilham veren, yol gösteren bir durumda olmasının da kural olduğunu bilmeliyiz.”
“STRATEJİK GÖREVLERİNİZ VAR”
“Bugün bizler, partimizin işte bütün bu özelliklerinden güç alarak, ülkemizin çok güçlü bir demokrasiye, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını nitekim dünya ekseninde hak ettiği yere taşıma tekrar evrenselliğin, çağdaşlığın rotasına oturması noktasında büyük emeği ortaya koymakla sorumlu olan insanlarız. Bu gayret, inşallah vermiş olduğumuz uğraşın sonucunda elde edeceğimiz muvaffakiyetlerin, yalnızca ülkemiz için olmadığını, sonlarını aştığını, tahminen de bilhassa 31 Mart seçimlerinden çabucak sonra en derin biçimde yaşayan ve hisseden beşerler sizlersiniz. Her birimiz tam da işte bu maksada odaklanmak ve birlikte çalışmak zorundayız. Bundan da kuşkum yok. Natürel ki stratejik görevleriniz var. CHP’nin her örgüt üyesi ya da parti için gayret eden insanın bulunduğu durumu gereği, yaşadığı alan gereği elbette gözetmesi gereken ve mutlak dikkatini vermesi gereken konular var.”
“MAHARETLERİMİZİ ORTAYA KOYMALIYIZ”
“Ben, yurt dışı örgütlenmesi içerisinde bulunan siz değerli dostlarımızı, yurt dışından gelen oylar çerçevesinde elbette değerlendirmiyorum. Yurt dışı örgütlerimizin bu türlü kıymetlendirilmesi, güç ve potansiyellerine haksızlık etmiş olmak olur. O bakımdan yurt dışından gelen oylar elbette kıymetlidir, fakat sizler üzere bedelli insan kaynaklarından gelecek fikirler, bakış açıları, partimizin geleceği için daha değerlidir. Sizlerin farklı toplumsal ve kültürel etraflarda edindiğiniz bilgi, tecrübeler, ülkemize yansıtılma biçimi daha değerlidir. Tam da işte her alanda yerelle kozmiğin sentezine ulaşmaya çalışan bizler, böylesi güçlü bir karma yapının, mutlak yararına erişmeyi bilmeliyiz ve başarmalıyız. Siyasal bakımdan baktığınızda hem kişisel hem toplumsal hem ulusal pratiklerimiz, bu istikametiyle pahalıdır ve bunu dayanışma içerisinde, örgütlü bir modelle, güzel bir tertip bütünlüğü içerisinde nasıl sonuca evrileceği konusunda maharetlerimizi ortaya koymalıyız.”
“REKABET, DAHA DÜZGÜNE ULAŞMANIN YOLUDUR”
“Tabii bunları yapabilmek için, kesinlikle CHP’nin bilhassa Türkiye’nin dönüşüm seyahatinde verdiğimiz çabadaki birinci vazife, değişime evvel kendimizden başlamak zorunda olduğumuzu hatırlamamız, eksiklerimizle, yanlışlarımızla yüzleşmek ve kendimize bu manada, tabiri caizse, çeki düzen vermek zorundayız. Parti içi rekabetin her şartta kardeşçe ve birebir vakitte demokratik bir biçimde olmasını sağlamanın koşul olduğunu düşünüyorum. Ferdi, şahsî ve bilhassa partimizi, bizleri yoran bütün yüklerden kurtulmakla mecbur olduğumuz bir devrin içerisindeyiz sevgili yol arkadaşlarım. Rekabet, daha iyiye ulaşmanın yoludur. Parti içindeki rekabet, birbiri ile yan yana koşarken birbirini ayağına çelme takmak değil, daha süratli koşma çabasıdır; ayrışmanın değil, bütünleşmenin aracıdır.”
“PARTİMİZE YAKIŞMAYAN TEK BİR UYGULAMAYA, TEK BİR KELAMA, TEK BİR BAKIŞA BİLE GEÇİT VERMEMELİYİZ”
“Çeşitli ülke ve kentlerdeki CHP yurt dışı örgütlerinde, dönem dönem parti içi rekabetin yıpratıcı hal alabildiğini görüyoruz. Evet ülkemizde de bunu yaşıyoruz, yurt dışındaki örgütlerimizde de bunu yaşıyoruz. Ayrıştırıcı bir lisanın hakim olabildiğini de görüyoruz. Bunları görerek, bunlara önlem alarak yol yürümenin kural olduğunu da biliyoruz. Natürel son derece hudutlu sayıda örnekler olsa da çok hassas ve çok tarihi bir devirden geçtiğimizin farkına vararak -her vakit her yerde söylüyorum- birtakım bildiğimiz, gördüğümüz, periyot dönem yüksek düzeyde kınadığımız bütün hal ve davranışlardan uzak, bir ortada konuşabilmeyi, müzakere edebilmeyi, hakikat yolu bulabilmeyi, ortak aklın masamızdaki kesin pusula olmasını sağlayabilmeyi başarmak zorundayız. Partimize yakışmayan tek bir uygulamaya, tek bir kelama, hatta partimize yakışmayan tek bir bakışa bile geçit vermemeliyiz. Bizler, insanlara ve birbirimize, motamot Atatürk’ün vatandaşa, o Tokat’ta çekilen fotoğraftaki baktığı üzere bakabilmeyi, tıpkı hassasiyeti de birbirimize bakarken gösterebilmeyi başarmak zorundayız.”
“BUNDA DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN İMZASI VAR”
“Herkese ve birbirimize karşı bağlantı ve müzakere kapılarının sonuna kadar açık olması gerektiğini unutmamalıyız. Bunu yapamayanların, örgütlenme içerisinde bu vazifelere talip olma bahtı yoktur. Sabır ve tıpkı vakitte son derece anlayış gerektiren ve bu anlayış doğrultusunda insanları ikna edebileceğini bilen insanların yapması gereken bir misyon hassasiyeti içerir. Hasebiyle, inşallah bu buluşma ve bu çalıştayın, İstanbul Planlama Ajansı’nın kurulduğu bu yerleşkenin, bu nezaketli ortamın, bu tabiatın en hoş kesimi haline gelmiş bu asil görünüşün… Ki bunda da Mustafa Kemal Atatürk’ün imzası var. Buradaki ormanlaşmanın, ağaçlandırmanın mimarı da burayı çok seven, burada denize giren, Florya’da aşağıda deniz kıyısında köşkü olan, art tarafta da böylesi büyük bir alanı ağaçlandırarak, elbette müstakil, birkaç bireye hizmet etmesinin değil de toplumcu bir yapıya dönüşmesini dilek ettiğine inandığımız Ata’mızın bu emanetini halka açarak, bir planlama ajansı ve İstanbul’umuzun geleceğini tartıştığımız bir kuluçka merkezine, bir bilgi havuzuna dönüştürdüğümüz bu alanda, umut ediyorum sizlerin bu ortak paydalarının odaklanıldığı ve sonucunun da çok güçlü bir biçimde rapora dönüştüğü buluşmaya döner.”
“KENDİ İÇİMİZDE KURDUĞUMUZ İRTİBATIN NİTELİĞİ VE KALİTESİ…”
“Unutmayalım ki, kendi içimizde kurduğumuz irtibatın niteliği ve kalitesi, en çok nerede işe yarıyor biliyor musunuz? Bize oy vermeyen vatandaşlarımızın ikna olmasında işe yarıyor. Kendi ortamızda kurduğumuz nitelikli münasebet, diyalog, hürmet ve sevgi çerçevesini gördüğü takdirde, o insanların bize oy vermeye ikna olduklarını unutmayınız lütfen. Alışılmış bazen daima bize oy veren vatandaşlarımızın reflekslerinin, bizdeki hal yahut şartlar ne olursa olsun, bize geldiğini görüyoruz. Fakat onun bize yetmediğini de biliyoruz. İşte bugün gururla 1977’den beri birinci sefer partimizin birinci olduğu problemini söylüyoruz lakin bir yanıyla da çok derin düşünmemiz gereken bir sonuçtur bu, 1977 ve 2024 ortasındaki uzun aralık. Bu bakımdan, yurt dışı örgütlerimizin çok tesirli model oluşturacak, öncü uygulamalar geliştirmesini diliyorum. Hatta bu gelişmelerin, burada çıkan aşikâr sonuçların, o üniversal bedelleri içeren kapasitelerinin yurt dışı örgütlenmede de işimize yarayacağına inanıyorum.”
“CHP’Lİ OLMANIN BENDEKİ EN KIYMETLİ KAVRAMI…”
“Teknolojik imkanların dünyayı küçülttüğü ancak yanlış siyasi anlayışlar yüzünden insanların ortasındaki araların büyüdüğü bir devri yaşadığımız bu ortamda, ben, hakikat siyasetin her şeyden evvel duygusal araları azaltan, beşerler ortasındaki gönül köprülerini en güçlü formda kuran siyaset olduğuna inanıyorum ve bu olumlu anlayışın, bu hümanist bakışın toplumlara verdiği yarar kadar, dünyaya verdiği faydayı önemsiyorum. Savaşları azaltan, barışı büyüten ve insanları birbiriyle kucaklaştıran bir süreç. Ben, bu istikametiyle CHP anlayışını çok önemsiyorum. CHP’li olmanın bendeki en değerli kavramı, her şeyden evvel güzel insan olma kavramıdır. Güzel insan olduktan sonra her şeyi başarabiliriz. İnsanı sevmek, beşere ihtimam göstermek, doğayı sevmekle muadildir; hayatı, hayatı, her şeyi sevmekle eş bedeldir. Bu bizim bütün hislerimizle, bütün geleneklerimizle, bütün bakış açımızla aslında çok örtüşen bir bakış açısıdır. Bunu lafta değil, uygulamalarımızda, başta birbirimize göstererek, sonra da o sevgi halkasını, çemberini vazife yaptığımız alanlara yayarak büyütmeliyiz.”
“BU İŞİN DİĞER BİR YOLU YOK”
“Adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi, cumhuriyet, laiklik üzere savunduğumuz tüm pahaların özünde, aslında herkesi kendimiz üzere görmenin yattığını unutmamalıyız. Empati duygusu ve karşındaki insanın yerine kendini koyma, onu hissetme, ona nazaran davranabilme duygusu. Bu hissin, bu anlayışın Anadolu’nun her köşesine, dünyanın dört bir yanına yayıldığında, işte o vakit her şeyin çok hoş olacağına yürekten inanıyorum. Bu işin diğer bir yolu yok. Bu hoş yerleşke, öteki bir boyutuyla sizi burada konuk etmenin gururunu yaşıyor. Bu hoş yerleşkede, tıpkı vakitte sizler üzere buradan yurt dışına göç eden iki bilim beşerinin da ismini taşıyor. Uğur Şahin’in ve Hasret Türeci’nin ismini taşıyor. Bu bakış açısıyla aslında ne kadar büyük başarılara imza atabildiğinizi görüyorum. O bakımdan ülkemizle bağınızın kopmamasını, bu formda örgütlü bir yapıyla Türkiye’mizi ikinci yüzyılına da en güçlü çizgileriyle talip olan partimizin iktidarına yol yürürken, sizlerin katkılarını önemsiyor, bu his ve fikirlerle emeği geçen bütün dostlarımıza teşekkür ediyorum. Genel Liderimizin önderliğinde en güçlü raporun buradan çıkmasını ve yurt dışında da bizi sevindiren sonuçları önümüzdeki genel seçimde daima birlikte alabilmeyi diliyorum.”
